Ana içeriğe atla

Edgar Allan Poe'nun Henry Wadsworth Longfellow ile Tek Taraflı Savaşı Üzerine

 3 Mayıs 1841’de, Philadelphia merkezli Graham’s Magazine’in otuz iki yaşındaki editörü Edgar Allan Poe, Harvard Üniversitesi’nde Modern diller profesörü olan Henry Wadsworth Longfellow’a bir davet mektubu yazdı. Poe’dan iki yaş büyük olan Longfellow akademide bir yer edinmiş ve şair olarak ün kazanmıştı. Hırslı -fakat kendisini henüz yeteri kadar güçlü hissetmeyen Poe ise edebi ün kazanmayı, kendisini editör ve edebiyat gündemini belirleyen kişi olarak yükseltmeyi umuyordu. Modern diller profesörünü davetiyle etkileyebilmek için mektubuna bilinçli olarak Fransızca ifadeler serpiştirdi ve ona iltifatlar yağdırdı:

‘’Sevgili Beyefendi

Bu şehirde yayımlanan ve editörlüğünü benim yaptığım aylık bir dergi olan Graham’s Magazine’in sahibi Bay George R. Graham,  sizin derginin sayfalarını onurlandırmanızı rica ediyor. Sizin tarafınızdan bilinir olduğumu düşünmek için hiçbir nedenim yok; fakat bu davette bulunulacaktı ve bunu ben yapıyorum.

Sizden her ay şiir ya da düzyazı, uzunluğu ve konusu takdire bağlı bir makale alabilirsek çok mutlu olurum. Şartlar konusunda size memnuniyetle açık çek sunarız; ödeme dönemleri de sizin için uygun hâle getirilecektir.

’Hymn to the Night’’, ‘’Beleaguered City’’ ve ‘’Skeleton in Armor’’un yazarına, dehasının bana ilham verdiği hararetli hayranlığımı ifade etmek için sahip olabileceğim tek fırsat olan bu fırsatı kullanmaktan kendimi alamıyorum.’’

Saygılarımla,

Edgar A. Poe


Longfellow bu isteği geri çevirdi. Kararında kesin ama nazik bir üslupla Poe’ya şunları yazdı:

‘’19 Mayıs 1841

Nazik ifadeleriniz için size ve başka koşullar altında memnuniyetle yararlanabileceğim bu cömert teklifi için Bay Graham’a çok müteşekkirim. Ancak şu anda o kadar meşgulüm ki bunu ne sizi ne de kendimi tatmin edecek şekilde yapamam. Bu nedenle teklifinizi saygıyla reddetmek zorundayım.

‘’Benim tarafımdan bilinir olmadığınızı’’ düşünerek yanılıyorsunuz. Aksine, kaleminizden okuduğum her şey bana yeteneğiniz hakkında keskin bir fikir verdi ve eğer amacınız buysa, ülkenin ilk romantik yazarları arasında yer almaya mahkum olduğunuzu düşünüyorum. ‘’

İki yazar hiçbir zaman bir araya gelmedi ve bu yazışma, yazışmalarının başlangıcı ve sonu oldu. Bununla birlikte, Poe’nun dört yıl sonra 1845’te Longfellow’a karşı giriştiği ve kendisinin ‘’Küçük Longfellow Savaşı’’ adını verdiği edebi saldırıları nedeniyle isimleri Amerikan kültür tarihinde birbirine bağlanmıştır.

Longfellow’a yazdığı davet mektubundan ve Longfellow’un nazikçe yanıtladığı reddinden bir yıl sonra Poe, Küçük Longfellow Savaşı için kalemini bilemeye başladı. Graham’s Magazine’in Mart 1842 sayısında Longfellow’un şiirleri ve çevirilerinden oluşan Ballads of the Night adlı kitabı hakkında bir eleştiri yayımladı. Poe, Longfellow’un çevirilerinin metnin orijinallerini yeteri kadar yansıtmadığını iddia etse de en sert eleştirilerini Longfellow’un kendi şiirlerine karşı sakladı ve bu eleştirilerini kuramsal gerekçelere dayandırdı: ‘’Bay Longfellow’un şiirin amaçlarına ilişkin anlayışı tamamen yanlış’’ diye yazdı, ‘’ve bunu ileride bir gün kanıtlayacağız’’

Poe’nun ‘’savaşı’’ New England edebiyat dünyasının en sevilen isimlerinden birine karşı sebepsiz bir saldırıydı ve bu saldırı Longfellow’un arkadaşlarıyla hayranlarını öfkelendirmişti. Longfellow’u savunan çağdaş yazarların başında, kendisinden Yunanca ‘’hiç kimse’’ anlamına gelen ‘’Outis’’ olarak bahseden biri vardı.

Üç yıl sonra, Ocak 1845’te, artık New York’ta yaşayan ve Longfellow’un The Waif’ini Daily Mirror’da değerlendiren Poe, Longfellow’un dili iyi kullanan didaktik yapısıyla ‘’kazara parlak şiirler’’ yazdığını dile getirdi ve onu edebi suçların en ciddisi olan intihalle suçladı: ‘’Waif hakkındaki notlarımızı, güzelliklerle dolu olmasına rağmen, bunun ahlaki bir lekeye yol açacak hırsızlıkla enfekte olduğu gözlemiyle bitiriyoruz’’. diye yazdı. Longfellow’u başkalarının kelimelerini birebir kopyalamakla değil ancak fikirlerini, ölçülerini ve imgelerini kendisine mâl etmekle suçluyor; ‘’edebi soygunculuğun en aşağılık tarafı bu; mağdur yazarın her ne kadar cümlelerinden kaçınsa da onun en soyut ve dolayısıyla en az savunulabilir ve en az geri kazanılabilir mülkünü gasp ediyor’’ diye belirtiyordu.

İki ay sonra, Mart’ta, artık New York merkezli Broadway Journal’in editörlüğünü yapan Poe, Longfellow’a yönelttiği intihal suçlamalarını genişletmek için konumundan yararlanıyordu. Bu ‘’küçük bir meselenin büyük hesaplaşmasını’’ detaylandırması, 1 Mart 1845’ten 5 Nisan 1845’e kadar Broadway Journal’in sayfalarını altı hafta üst üste doldurmasıyla sonuçlandı. Altı hafta süren bu detaylandırmaları Poe, Daily Mirror’a protesto mektupları gönderen ve kendisinin The Waif’e yönelik ağır eleştirisine karşı Longfellow’u savunan birkaç ‘’Longfellow dostuna’’ yanıt olarak yazdığını iddia etti. Poe’ya göre, Outis, Longfellow dostları içindeki en ısrarcı kişiydi ve onun uzun makalesini Daily Mirror’dan Broadway Journal’e kelimesi kelimesine aktararak daha da uzun bir yanıt verdi.

Outis şöyle soruyordu;

‘’İntihal nedir? Ve bu suçlama için sağlam bir zemin oluşturan nedir? Birinin diğerinden çalmadan aynı şekilde düşünen iki adam hiç olmadı mı? Ya da aynı şekilde düşünen iki adam, düşüncelerini aktarmak için aynı ya da benzer kelimeleri kullanmadı mı? Bunu inkar etmek saçma olurdu’’

Outis yazısına, ‘’Ocak ayından bu yana buzların çözülmesini gözlemleyen isimsiz bir yazar… Her ağaç elmas bir avizedir’’ diye devam ediyordu. Bu isimsiz yazarın bu tasvirinden kısa bir süre sonra, bir yayında John Greenleaf Whittier’in benzer bir cümleyi akla getiren bir şiiri yayımlandı; ‘’Ağaçlar, kristal avizeler gibi’’. Bu benzerlik bir hırsızlık değil, bir tesadüftü. Outis bu durum hakkında, ‘’imgeler oluşturulmadı, ancak önerildi’’ diye yazdı. ‘’Ve koşullar tamamen aynı olduğunda neden farklı zihinlerde aynı imgeler oluşmasın?’’ diye de devam etti.

Outis, Poe’nun Kuzgun şiirini ‘’dikkate değer, olağanüstü bir şiir’’ olarak överken, kendi ihtihal tanımı göz önüne alındığında, Poe’nun kendisinin de kendi tanımına göre suçlu olduğunu iddia etti. Outis, ‘’beş yıl önce yazılmış ‘The Bird and the Dream’ başlıklı anonim bir şiire’’ atıfta bulunarak bu şiirde Kuzgun ile en az on beş benzerlik bulunduğunu belirtmiştir. Ancak yine de Poe’yu intihal yapmakla suçlamaz. Aksine, ‘’Bay Poe’nun bu şiirini durumu izah etmek için özellikle seçtim, çünkü bu şiir gücü, güzelliği ve orijinalliğiyle dikkat çekicidir’’ der ve şu sonuca varır;

‘’Bay Longfellow’u tanıyor olsam da, Bay Poe ile hiçbir tanışıklığım yok. Yazdıklarımı hiçbir kişisel nedenle değil, sadece ilk okuduğum eleştiri ve değerlendirme yazılarından bu yana kurban seçilenlerin nedensiz ve mantıksız bir şekilde ezilmeye çalışılmasından iğrendiğim için yazdım. Tespit edilen benzerliklerin son derece zorlama olmasının yanı sıra, kılı kırk yarmaya alışkın bir zihin tarafından ele alındığı başka bir örneği neredeyse hiç hatırlamıyorum’’

Outis’in mektubu Poe’yu, ertesi hafta 15 Mart’ta Broadway Journal’de yayımlanan ‘’A Continuation of the Voluminous History of the Little Longfellow War’’ başlıklı yaklaşık on beş bin kelimelik bir karşı cevap yazmaya teşvik etti. Bu fırsattan yararlanarak Kuzgun’daki vezin ve kafiye kullanımına ilişkin uzun ve ayrıntılı bir analiz ve karşılaştırmaya girişti. Outis’in bulduğu benzerliklerin her birini teker teker çürüterek, kendi vezininin benzersiz olduğunu iddia etti. Outis’e yazdığı reddiyenin tonu giderek yükseldi ve bu tonda(Poe’nun kendisinin de kullanmış olabileceği bir terimi kullanırsak) baskın bir kızgınlık notası okumamak zordu. Şöyle yazmıştı;

‘’İntihal yapan kişi ya önemsiz bir kişidir ya da önemli bir kişidir. İlk durumda, genellikle cahildir ve oldukça nadir bulunan bir kitabı ele geçirdiğinde kendisinden başka kimsenin bir kopyasını görmediği gerekçesiyle hiç çekinmeden onu yağmalar. İkinci durumda ise(ki bu çok daha genel bir durumdur) yoksul ve dolayısıyla ihmal edilmiş bir dehadan, bu dehanın çok yakında intihar edeceğine ya da açlıktan öleceğine(şüphesiz ki ne kadar erken olursa o kadar iyi) inandığı için bu durumun peşine düşemeyeceğini bilir ve ondan çalar. Zengin bir adam olarak, fakir ve korkak dâhinin onu hiçbir koşulda hırsızlıkla suçlama cesareti gösteremeyeceğini düşünecek kadar aşağılıktır’’

Poe’nun(Longfellow’u özel olarak intihal yapmakla suçlamasa da) kendisini ‘’ihmal edilmiş bir dahi’’, Longfellow’u ise ‘’zengin adam’’ olarak göstermek istediği açıktır. Kökleri Mayflower yolcularından(1) John ve Priscilla Alden’a kadar uzanan Portland, Maine’in önde gelen bir ailesinde doğan Longfellow sağlam bir aile geçmişine ve şanslı bir yetiştirilme tarzına sahipti. Büyükbabalarından biri Amerikan Bağımsızlık Savaşı kahramanı, diğer büyükbabası önde gelen bir yargıç, babası ise Maine bölgesini Temsilciler Meclisi’nde temsil etmiş başarılı bir avukattı. Longfellow çocukken özel dersler almış ve eğitimini de babasının kurucularından biri olduğu Bowdoin College’de tamamlamıştır. Fransızca, İspanyolca, İtalyanca ve Almanca bilgisi, yıllarca süren Avrupa seyahatleri, Harvard’daki akademik görevi ve bir zamanlar George Washington’un oturduğu güzel, tarihi Craigie House’daki konforlu yaşamıyla Longfellow, Poe’nun hayatında olmayan her şeye sahip ayrıcalıklı hayatın tadını çıkarıyordu.

Küçük yaşta yetim kalan, beklediği servet, mirası almayı umduğu vasisi tarafından reddedilen, borçları nedeniyle bir yıl sonra Virginia Üniversitesi’nden ayrılmak zorunda kalan ve alkole yatkın olan Poe, sık sık ev ve iş değiştirerek kargaşa dolu bir hayat yaşadı. Neredeyse her zaman yoksuldu ve duygusal karmaşa içindeydi.

Tüm bunlara rağmen Poe kendisini Longfellow’dan daha entelektüel olarak görüyordu. Kendini akla, mantığa ve titizliğe adamış bir edebiyat kuramcısı, kendi koyduğu yüksek standartlara bağlı bir otodidakttı(2). Akademi dışında bir entelektüel olan Poe, fikirlerini görece izole bir ortamda geliştirmiş bir adamın tüm parlaklığına ve tehlikeli fikirlerine sahipti. Buna karşılık Longfellow ise akademik eğitimine rağmen oldukça hayalperest, popülist, fikirlerini çoğunlukla başka kültürlerden alan; şiirlerinde ise kendi iç fikirlerinden ziyade karmaşık olan fikirler silsilesini işleyen ve edebiyat kuramına çok az ilgi gösteren biriydi.

Poe, Longfellow’un popülaritesini(edebi ve akademik çevrelerin onun dizelerindeki anlatımın esiri olmalarına her ne kadar tahammül etse de bilgisiz halk tarafından kucaklanmasına tahammül edemiyordu)affedemiyordu. Buna karşılık, Longfellow gibi şarlatanlara ve onların Outis gibi korkak, anonim savunucularına karşı kendini şiirsel ilkelerin bağımsız bir sesi olarak tanımlıyordu. 

Poe’nun bu söylevini yayımlamasının üzerinden geçen 170 yıl içinde, onun zorba bir güruha benzettiği Outis’in kimliği çeşitli çağdaş figürleri Poe’nun gizli düşmanı olarak tanımlamaya çalışan akademisyenler arasında spekülasyon konusu olmuştur. Ancak sundukları hiçbir adayı kesin olarak kabul edememişlerdir. Poe’ya saldırmak, dönemin edebiyat çevrelerinin çoğunda popülerliğe giden en emin yollardan biriydi, ancak hiçbir yazar Outis’e itibar etmek için öne çıkmadı ve Longfellow’un kendisi de Outis’in arkadaşı olduğunu iddia etse de sonrasında bu konuda aslında hiçbir fikri olmadığını itiraf etti. Olayın üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen Outis’in kim olduğu hâlâ gizemini korurken, Poe’nun tartışmayı başlatma ve uzatma nedenleri de ayrıca bir tartışma konusudur.

Poe aslında ‘’Küçük Longfellow Savaşı’’nı ilan ederken çılgınca davranan birinden daha fazlasını mı gösteriyordu? Onun suçlamalarını ne kadar ciddiye almalıyız? Her ne kadar kontrolden çıkmış gibi görünse de edebi eleştirileri inandırıcı mıydı?

Outis’e yazdığı uzun reddiyede Poe, yaptıklarının kimseye popülerlik getirmeyeceğini belirtenlere karşı kendini şu şekilde izah etti;

‘’Southern Messenger’ın(beş dolarlık bir dergi) tirajı bir yıl içinde yedi yüzden yaklaşık beş bine çıktı,  ve iki yıldan biraz daha fazla bir süre içinde de Graham’s Magazine beş bin olan abone sayısını elli iki bine çıkardı’’

Küçük Longfellow Savaşı, Poe’nun daha önceki süreli yayınlarda olduğu gibi Broadway Journal’in tirajını artırmak için başlattığı bir reklam çalışması mıydı? Bizim zamanımızda olduğu gibi Poe’nun zamanında da tartışmalar çoksatıyordu ve Poe’nun Longfellow’la olan kavgası, satışları artımak uğruna kışkırttığı ne ilk ne de son edebi kavgaydı. Birden fazla eleştirmen Outis’in Poe’nun kendisinden başkası olmadığını öne sürmüştür. Modern dedektif hikâyesinin mucidi Poe’nun gizemlerden ve oyunlardan hoşlandığına hepimiz aşinayız. Örneğin Çalınan Mektup’ta ipuçlarını göz önünde sakladığını görmüştük. Walter G. Bowen adıyla yazdığı The Reviewer Reviewed adlı yayımlanmamış denemesinde de Outis’i anımsatan bir tonla kendi yazılarını eleştirmişti.

Poe, hayatı boyunca birden fazla kimliğin arkasına saklanmaktan ve kendisi için türlü maceralar icat etmekten zevk aldı. Hayatında ve sanatında usta bir manipülatördü. Outis, Poe’yu eleştirdirdiğini iddia ederken, ‘’Kuzgun’un güzel ve güçlü şiir’’ olduğunu söylüyor ve Poe’nun daha önce yaptığı gibi Poe’nun adıyla aynı kelime oyununu oynayarak aslında onu övmüş oluyordu: ‘’Bay EDGAR A.POE’’ (İngilizcede ‘’a poet’, ‘’bir şair’’ anlamına geldiği için Edgar Allan Poe, imzasında Allan adını açmayarak böyle bir kelime oyunu yapıyordu)

Biyografi yazarı Sidney Moss’un onu tanımladığı gibi, zihinsel çöküşün eşiğindeki ‘’acınası bir enkaz’’, ‘’tamamen içe kapanık’’ ve ‘’kendini haklı çıkarmak için aklını sonuna kadar kullanan biri’’ olmaktan çok uzak olan Poe’nun günümüze kadar ulaşan tipik özellikleri bu tanımla benzeşiyor. Ancak o ciddi anlamda keskin bir zekaya, kurnazlık sevgisine, Möbius şeridi gibi dönen saplantılara sahipti ve kendi reklamını yapan bir entrikacıydı.

Outis’e karşı kötü düşünceler içinde olmadığını belirtmişti, çünkü Outis(amaçladığı gibi) ona değerli bir fırsat vermişti;

‘’Ona cevap verirken amacım edebiyat çevrelerinin önüne, eleştirinin bazı ilkelerini adil ve açık bir şekilde koymak olmuştur. Uzun zamandır üzerinde durduğum ve tamamen yanlış beyanlardan dolayı yanlış anlaşılma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir konuydu bu’’

Altı haftalık süresi boyunca Küçük Longfellow Savaşı tek taraflı bir çatışmaydı. Poe, Longfellow’u kendisini savunmak için kışkırtmayı umduysa da başarılı olamadı. Longfellow, hem bu dönemde hem de başkaca eleştirmenler tarafından da eleştirilere maruz kaldığında kalemine hiç dokunmadı. Elbette bu Longfellow’un, Poe’nun saldırılarından rahatsız olmadığı anlamına gelmiyor. 1845 yılının o baharında, günlüğüne ‘’sansürcü Poe’yu lanetlediğini’’ yazmıştı. ‘’Genç bir eleştirmen silahı olan bir çocuk gibidir, gördüğü her canlıya ateş eder. Verdiği acıyı değil, sadece kendi becerisini düşünür’’ diye yazarken de Poe’dan başkasını kastetmiyordu.

Belki de olumsuz eleştiriler ona çok acı verdiği için zihinsel bir mesafe yaratarak kendini bu eleştirilerin etkilerinden korumaya çalışmıştır. Ölümünden sonra yayımlanan notlarının ve aforizmalarının bir derlemesi olan Table Talk’da; ‘’Yaşam mutluluğunun büyük bir kısmı savaşmaktan değil, savaşlardan kaçınmaktan ibarettir. Ustalıkla geri çekilmek başlı başına bir zaferdir’’ cümleleri dikkat çeker.

Ne daha önce ne de daha sonra başka hiçbir Amerikalı şair bu kadar büyük popüler başarıya ya da muazzam satış rakamlarına ulaşamamıştır. Şiirlerinin satışından elde ettiği gelir Longfellow’un kırklı yaşlarında Harvard’daki profesörlük görevinden emekli olmasını sağlamıştı. Onu sert eleştirilerden daha çok ilgilendiren, eserlerinin yurtdışında korsan olarak satılmasını önlemek için daha sıkı bir uluslar arası telif hakkı yasasına duyulan ihtiyaçtı. Yakın arkadaşı ve kongre üyesi Charles Sumner’ı bu yasayı çıkarması için teşvik etti ve bu çabasına kendisi gibi telif hakkı korsanlığından muzdarip olan bir başka yakın arkadaşı Charles Dickens da katıldı.

On dokuzuncu yüzyılın ortalarında intihal bugünkünden farklı bir anlama sahipti. O zamanlar intihal, ister bilinçli isterse de bilinçsiz olsun edebi ödünç alma anlamına gelebilirdi. Bu geniş anlamda her yazar bir intihalcidir, ancak her intihal bir suç değildir. Eleştirmenler fikirlerin telif hakkı olup olmadığı konusunda ortak bir anlaşmaya varamadılar. Bir fikir tek bir yazara atfedilebilir miydi ve fikrin yazara ‘’ait’’ olması için ne kadar spesifik ve orijinal olması gerekiyordu? İntihal uzmanı Sandi Leonard, daha katı uluslar arası telif hakkı yasaları oluşturulduktan sonra intihal anlayışının kasıtlı olarak kelimesi kelimesine kopyalama kavramına kaymaya başladığını öne sürmüştür.

Poe için önemli olan Longfellow’a yönelttiği suçlamaların haklılığı değil, bir tartışmayı kışkırtması ve buna eşlik eden sansasyondu. Düzeltmeye çalıştığı yanlış, edebi hırsızlık değil; Longfellow’un zengin ve başarılı, kendisinin ise fakir ve silik olmasına karar veren hayatın adaletsizliğiydi. Yine de, intihal suçlaması Poe için göründüğü kadar basit değildi. Poe’nun ruhunun derinliklerine nüfuz eden intihal, etkilenme ve taklit temaları, onun irkiltici kurgularında dile getirilmiş, öte yandan tüm edebi ve profesyonel ilişkilerini belirlemiştir. Poe’nun bu konuya aşırı duyarlılığı ve çarpık, çelişkili tepkilerinin karmaşıklığı, şeytani ruha ve iflah olmaz bireye dair içgörüler sunarak büyüleyiciliğini korumaya devam ediyor.

Denge, orantı ve ölçülülük Longfellow’un nitelikleriydi. Ancak Dante’yi kendine klavuz etmiş ve onun eserlerini çevirmeyi bir görev edinmiş olan Longfellow, acı çeken bir ruhun ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. Poe’nun edebi yeteneğini takdir ederken aynı zamanda onun ruhunda da bu acıyı görebiliyordu. Longfellow’un 1850’lerdeki Harvard günlerinden otuz yıl sonraki ölümüne kadar onun arkadaşı olan yazar ve eleştirmen William Winter(1836-1917), yaşlı şairin masasının üzerinde Poe’nun şiirlerinden oluşan bir cilt bulundurduğunu ve Poe’nun son şiiri Annie İçin’i özel olarak övdüğünü yazmıştı. (Poe’nun 1857’deki anma töreni için bir mezar yazısı önermesi istendiğinde Longfellow, ‘’Annie İçin’’ şiirinden, ‘’Yaşamak denen ateş/sonunda fethedildi’’ dizesini seçti)

Poe’nun ölümünden sonra Longfellow, Poe’nun teyzesi ve kayınvalidesi Maria Clemm’e maddi destek sağladı. Uzun düşüncelerin ardından Winter’a şöyle söylemişti; ‘’Bay Poe’nun saldırılarına hiçbir zaman cevap vermedim ve şimdi, edebi hayatınızın başlangıcında, size yapılabilecek hiçbir saldırıyı dikkate almamanızı tavsiye ederim. Çalışmalarım ilk ve son olarak ona çok sorun çıkarmış gibi görünüyordu; ama Bay Poe öldü ve gitti, ancak ben yaşıyorum ve hala yazıyorum –ve bu mesele sona erdi’’

Anne Whitehouse | Poe vs. Himself: On the Writer's One-Sided War with Henry Wadsworth Longfellow / 2023


1) Mayflower Yolcuları: Mayflower, 1620 yılında Plymouth limanından yerleşme amacıyla Amerika'ya gelen Pilgrimleri taşıyan bir gemidir. Bu geminin yolcuları sonradan bugünkü ABD'nin çekirdeğini oluşturmuştur. 

2)Otodidakt:  (Özeğitimcilik) herhangi bir ustanın rehberliği olmadan gerçekleştirilen öğrenme şeklidir. 


Çeviren: Alpcan Candan

instagram.com/alpcancandan







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celladı İlahlaştıran Kurbanlar

  Platon’dan Max Weber’e Platon tiranlık sorununu ele ala ilk ve en etkili düşünürlerden biridir. MÖ 380 civarında yazdığı Devlet adlı diyalogunda, demokrasilerin tiranlık biçiminde başarısız olmaya mahkum olduğunu savunur. Platon hiçbir zaman demokrasi taraftarı olmamıştır. Muhtemelen bunun nedeni, hocası Sokrates’i ölüme mahkum eden Atina demokrasisiydi. Platon, demokratik yönetim biçimlerinin ahlaksız ve eğitimsiz bir nüfus ürettiğine ve bu nüfusun kitlelerin arzularını tatmin etmekte usta olan sözle aldatma ve ikna etme yetenekleriyle donanmış politikacılar için kolay bir av haline hâline geldiğine inanıyordu. Aynı zamanda Platon, ‘’Devlet’’ ile aynı dönemde yazdığı ‘’Gorgias’’ diyalogunda, bu tür politikacıların kamu yararını artırmak yerine sağlıksız vaatlerle kitleleri baştan çıkardığını söyler. Platon şöyle der: ‘ ’Bir aşçı ve bir hekim, kim hangi besinlerin daha yararlı, hangisinin daha zararlı olduğunu biliyor diye bir tartışmaya girişseler ve bu tartışmanın sonucuna da ç

Tolstoy'un Anarşizmi

  Her şey nasıl başladı? Tolstoy iki büyük gençlik hayali olduğunu yazmıştı: geniş bir aile kurmak ve Shakespeare ve Dante ile aynı seviyede bir dünya edebiyatı yazarı olmak. Kendisine on üç çocuk doğuran Sofya Behrs’i özenle seçti, Yasnaya Polyana’ya yerleşti ve iki ölümsüz başyapıtını birbirini izleyen on beş yıl içinde yazdı. Böylece yaratıcılığın, edebi şöhretin ve aile mutluluğunun zirvesine ulaştıktan sonra, tüm bunlara ihtiyacı olmadığını fark etti. Av tutkusu, edebiyat, çocuklar ve ev –hepsi onun için önemsiz hâle geldi. Hayal kırıklıkları Tolstoy’u intiharın eşiğine getirdi. ‘ ’Her akşam tek başıma soyunduğum odamdaki bölmenin çapraz kirişlerine kendimi asmayayım diye kendimden bir ipi sakladım’’ diye yazdı İtiraflar ’ında; ‘ ’ve şeytana uyar da hayatıma kolay yoldan son veririm diye de silahımı yanıma alıp çıktığım o avlara çıkmaz oldum .’’(1) Tolstoy dini krizinin aniden ortaya çıkmadığını söylemişti, ancak 1877-1878’de neler yaşadığı hâlâ bizim için bir sır olarak kalmay

Dostoyevski ve Nietzsche: Tanışmanın Büyüsü

  Dostoyevski ve Nietzsche karşılaştırmasının en temel sebebi iki yazarın da derin bir ahlak sorgulaması içerisinde olmalarının yanı sıra, Suç ve Ceza’nın Raskolnikov’unun onu çocukluğuna götüren rüyasında gördüğü, sahibi tarafından kırbaçla ve levyeyle dövülerek öldürülen bir atın can çekişmesini izledikten sonra kendini kaybeder gibi koşturup, artık son nefesini vermiş olan atın başını ellerinin arasına alarak onu en çok hasarı aldığı dudaklarından ve gözlerinden öpmesiyle;  Nietzsche’nin Torino’da bir atı kırbaçlanırken görüp aynı Raskolnikov’un yaptığı gibi kendini kaybedercesine ata doğru koşarak zihinsel çöküş yaşamasındaki benzerliktir.  Bu gizemli ortak noktayı bir köşeye bırakırsak sahiden  Nietzsche, Dostoyevski’yi nasıl tanımıştı ve bu bağ nasıl doğmuştu? Nietzsche, 1883’ün Aralık ayında Fransa’nın Nice şehrine gitti ve İtalyan semtinde, 26 rue Saint François de Paule'de 5 yıl yaşadı. Burjuva olarak gördüğü Fransızlarda bulamadığı ortak nokta eksikliği ve arkadaşsızlık o